Çogan, İran kültüründe köklü ve çok katmanlı bir gelenek olarak öne çıkar. UNESCO tarafından da Somut Olmayan Kültürel Miras olarak tanınan bu oyun, yalnızca bir spor etkinliği değil; müzik, hikâye anlatımı, edebiyat ve zanaatların iç içe geçtiği bir toplumsal gösteridir. Çogan, 2.000 yılı aşkın geçmişiyle özellikle Sasani ve İslam öncesi dönemlerde İran’ın saray kültüründe önemli bir yer tutmuştur. Oyun, genellikle saray bahçelerinde ya da şehir meydanlarında oynanır, izleyenlere hem sportif bir mücadele hem de sanatsal bir şölen sunar.
Çogan'da iki takım, ahşap sopalarla topu rakip takımın kale direkleri arasından geçirmeye çalışır. Ancak oyunu farklı kılan sadece bu fiziksel mücadele değildir; oyuna eşlik eden hikâye anlatıcıları (naqqal), canlı müzik eşliğinde geleneksel motifler, atasözleri ve kahramanlık öyküleriyle izleyiciyi zamanda bir yolculuğa çıkarır. Müzisyenler, davul, zurna veya İran’a özgü çalgılarla atmosferi şekillendirirken; oyuncular da ustalık ve zarafetle at biner, oyunu sergiler.
Bu yönüyle Çogan, sadece bir spor değil, bir kültür sahnesidir. El sanatları (çogan sopalarının işçiliği, at takımları, süslemeler), sözlü edebiyat (destanlar, şiirler) ve performans sanatı (anlatıcılık, müzik) bu oyunun ayrılmaz parçalarıdır. Aynı zamanda at, insan ve doğa arasında sembolik bir uyum kurarak fiziksel dayanıklılığın yanında ruhsal dengeyi de ön plana çıkarır. Vücut ve ruh sağlığına katkısı, toplumsal birlik duygusunu güçlendirmesi ve doğayla kurduğu bağ, Çogan'ı modern çağda bile anlamlı kılan özelliklerdir.